Nisan 25, 2024

PoderyGloria

Podery Gloria'da Türkiye'den ve dünyadan siyaset, iş dünyası

Darbeler Türkiye’deki siyasi ve ekonomik büyümeyi baltaladı: spox

Üst düzey bir Türk yetkili Cumartesi günü yaptığı açıklamada, geçmiş darbeler ve darbe girişimlerinin Türkiye’nin siyasi ve ekonomik kalkınmasına ciddi şekilde zarar verdiğini söyledi.

Eski Başbakan Necmettin Erbakan’ın hükümetine karşı 28 Şubat 1997 darbesinin yıldönümünde Anadolu Ajansı ile yaptığı röportajda Türkiye Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ülkenin değişken askeri yönetim tarihinin tüm yönlerini ve Türkiye’nin bugününe etkisi. Ve daha parlak bir gelecek inşa etme çabaları.

Anadolu Ajansı (AA): Uygulayıcıların “demokraside dengeli bir değişiklik” olarak nitelendirdiği 28 Şubat askeri darbesinin üzerinden 24 yıl geçti. Bu iktidarın ele geçirilmesini tam olarak nasıl tanımlarsınız?

İbrahim Kalın: Velayet sistemi savunucularının demokrasiye ve halkın iradesine saldırısı. Türkiye’deki diğer darbeler gibi, demokrasinin askıya alınmasını isteyen ve halkın iradesini görmezden gelen bir zihniyetle gerçekleştirildi.

Bu zihniyet bazı sivil ve askeri bürokratlar, iş dünyası üyeleri ve basın arasında yaygındı. Maalesef Türkiye’deki demokrasi tarihi bulanık. Türkiye 1960, 1971, 1980, 1997 ve 2007’de, en son 15 Temmuz 2016’da olmak üzere neredeyse her on yılda çeşitli şekillerde darbeler gördü.

Her ne şekilde olursa olsun, her darbe ekonomik ve siyasi ilerlemesini caydırarak Türkiye’yi zayıflattı. Neyse ki Türk milleti bu darbelere gücünü ve bilgeliğini ifade ederek zorla karşılık verdi.

Unutma, 28 Şubat darbesinin bazı liderleri “1000 yıl sürecek” iddiasında bulundu. Ancak millet onları kısa sürede gönderdi; Sadece beş yıl sonra, 2002’de, AKP halk seçimleriyle iktidara geldi.

AA: Tüm darbelerden önceki dönemde ortak olan tek şey zayıf siyasi ortam – özellikle siyasi istikrarsızlığa neden olan zayıf koalisyon hükümetleri. Sizce Türk başkanlık sistemi bu tehlikeyi ortadan kaldırdı mı?

İbrahim El-Khouli: Bir başkanlık sistemi getirme arayışındaki birincil motivasyonlarımızdan biri, insanların aracılar olmadan devlete doğrudan erişmesine izin vermeyerek vesayet sistemini teşvik eden yapıları ortadan kaldırmaktır.

Türk demokrasisi için hayati bir başarı olarak gördüğüm bu hedefe ulaştığımızı düşünüyorum. İkincisi, başkanlık sistemi aracılığıyla sivil ve seçilmiş yönetimi koruduk.

Darbe destekçilerinin tekrarladığı anlatı, sivillerin ülkeyi düzgün yönetememesinin siyasi ve ekonomik krizlere neden olduğuydu. Etkili bir yargılama yöntemi getirerek bu bahaneyi kaldırdık. Dolayısıyla bu yeni sistem vesayet sistemleri olasılığını ortadan kaldırıyor.

AA: Medya 28 Şubat darbesinde nasıl bir rol oynadı?

İbrahim El-Khouli: Geçmişte olduğu gibi Türk medyası da bu sınavda başarısız oldu. Darbeyi düzenleyenleri ve failleri desteklediler ve çoğalttılar. Ancak bu yeni bir şey değildi. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra medya böyle davrandı.

Aynı şekilde, 1980 askeri darbesine yol açan gelişmelerin merkezinde yer alan, medyanın kışkırtıcı duruşu ve politikacıların sürekli günah keçisi oldu.

Medya, 1997 yılında, aralarında yargı ve iş dünyasının da bulunduğu çeşitli çıkar gruplarıyla bir ittifak yoluyla, Türk toplumunun belirli kesimlerine yönelik son derece haksız saldırılara katıldı.

Saldırılardan en çok başörtüsü takan kız öğrenciler zarar gördü. Sanki bu ülkeden değilmiş gibi sosyal olarak dışlanmışlardır; Sanki doğal ya da sosyal bilimleri incelememeleri gerekiyormuş gibi.

Medya, o sırada sırf bir şiir okuduğu için hapsedilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da özellikle hedef aldı. Dolayısıyla bu dönem, Türk medya tarihinin en karanlık bölümlerinden birini oluşturmaktadır.

AA: 28 Şubat darbesi, 1980’de olduğu gibi, 2016’da da yenilgiye uğratılan darbe girişiminde olduğu gibi, perde arkasında bazı uluslararası aktörleri de içeriyordu. Bu yönü açıklar mısınız lütfen?

Ibrahim El-Khouli: Ülkenin iç dinamikleri dışında dünyanın hiçbir yerinde darbeler olmaz. Uluslararası sisteme uzanan neredeyse kesinlikle bağlantılar vardır. Bazı durumlarda, bu yabancı aktörler doğrudan işin içindedir. Diğer durumlarda, gerekli alanı verir, sessiz kalır, zemini düzleştirir ve rollerini farklı şekillerde oynarlar.

Türkiye gibi küresel sistemde hayati bir yere sahip olan bir ülkeye gelince, ister 1960 ister 1980 darbeleri olsun, ister iktidarı ele geçirme girişimleri olsun, uluslararası sistem ve aktörler her zaman bu tür hamlelere katıldılar.

AA: Türk hukukuna göre MGK toplantılarının detayları açıklanamaz. MGK’da ilan edilmesi için bir karar verilmesi gerekiyor. MGK toplantı tutanağı 28 Şubat 1997’de açıklanabilir mi?

Ibrahim El-Khouli: Bu konu, bu konuda oluşturulan bir parlamento komisyonunda tartışıldı ve değerlendirildi. MGK toplantısında alınan kararların sonuçlarına, uygulamalara ve o gün yapılan duyuruya baktığınızda tabloyu aşağı yukarı net bir şekilde gösteriyor.

Yani Cumhuriyet değerlerini kendi çıkarları için kullanmaları ve vesayet anlayışlarını meşrulaştırmaları, zaten her şeyi ortaya çıkaran çok büyük bir iddianame. Bu anlatının, kendi gündemlerini toplumumuza taşımak isteyen bazı çevreler tarafından defalarca kullanıldığını gördük.

AA: 28 Şubat darbesinden sonra başlayan yasal prosedürlerin tüm mağdurlara adalet sağladığını düşünüyor musunuz?

İbrahim El-Khouly: Hayır, hâlâ adalet arayışında olan kurbanlar var. Aslında, bir yasal dava yakın zamanda tamamlandı; Dava, yaklaşık 14 yıl süren bir sürecin ardından sona erdi.

O dönemde yüzlerce, hatta binlerce kişi, özellikle başörtülü öğrenciler kurban oldu. Kendileri ve aileleri için travmanın psikolojik, sosyal ve ekonomik boyutları vardır.

Bu insanlar işlerini kaybetti, okuldan atıldı ve bazıları eğitimlerini bırakmak zorunda kaldı. Bazıları yurtdışına gitmek zorunda kaldı. Bütün bunlar büyük bir şoka neden oldu.

Yasal hakları için mücadele eden insanlar tarafından birçok dava açıldı, ancak bazıları uzun yıllar sürdü. Umarım bu şikayetler şimdi daha hızlı çözülür.

Hâlâ adalet bekleyen insanlar olduğunu biliyorum. Umarım davaları en kısa sürede sonuçlanır ve tazmin edilmeyi hak ettikleri fırsata kavuşur.

CA: Daha önce 28 Şubat darbesinin arkasındaki zihniyetin, gücünü ve bilgeliğini özgür seçimlerle gösteren Türk halkına yenildiğini söylemiştiniz. Bunu göz önünde bulundurarak, Türkiye için yeni bir anayasa ile ilgili son gelişmeleri ve tartışmaları nasıl değerlendirirsiniz?

İbrahim El-Khouli: Yeni anayasanın amacı vatandaşlarımıza yirmi birinci yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti’nin hak ettiği bir anayasa vermektir. Aslında bu adımı çok geç atıyoruz.

Mevcut anayasamız 1982 yılında hazırlandı. Birçok defa değiştirildi, birçok değişiklik ve düzenleme yapıldı. Azmini ve güvenliğini kaybetti.

Türk milleti daha iyi bir anayasayı hak ediyor. Parlamento, bu çaba için doğru yerdir. Siyasi partilerimiz ve millet temsilcilerimiz.

Başkanımız, yeni bir anayasa hazırlama sürecinin tüm partileri kapsaması gerektiğini vurguladı. Bu aslında çok önemli ve tarihi bir fırsat.

Umarım siyasi partiler ve diğer tüm paydaşlar bu çağrıya olumlu cevap verirler, çünkü birlikte yaparsak 21. yüzyılda Türkiye’ye uygun bir anayasa yapma şansımız olur.

Özellikle 15 Temmuz yenilgi girişiminden sonra milletimizin her sokak, mahalle ve şehirde yürüttüğü mücadeleye ve 251 şehidin şerefine bir saygı göstergesi olarak bunu yapmalıyız.