Andreas Charalambos ve Omeros Pissarides
Eylül 2020’de, daha önce hızla büyüyen Türkiye ekonomisinin olumsuz performansını gözden geçirdiğimizde, ülkenin ekonomi politikasının çıkmaza girdiğini hissettik.
Yaklaşık bir yıl sonra, salgının ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ısrarcı ve ideolojik güdümlü politikalarının birleşik etkisi, olumsuz etkiyi derinleştirdi. Salgının doğrudan bir sonucu olarak, turizmdeki keskin bir gerileme döviz rezervlerinde aşırı açığı körükledi ve hükümeti yaz mevsimini koruma umuduyla sıkı bir kilitlenme ilan etmeye yöneltti. Ancak sorunun gerçek kökleri, ekonomik politikayı politik bir araca dönüştürmede yatmaktadır. Daha spesifik olarak, hükümetin genel hedefi, büyümeyi teşvik etmek için oldukça çaresiz bir girişimde düşük faiz oranı ortamını sürdürmek olmaya devam ediyor. Enflasyon düşük olsaydı bu etkili olurdu ve fiyatların çift haneli oranlarda yükseldiği Türkiye’de durum kesinlikle böyle değil. Enflasyon, şirketlere ve ailelere ucuz para sağlayarak, esasen Türk lirasının döviz kurunun değerini aşındırıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son iki yıl içinde Türkiye Merkez Bankası’nı dördüncü kez devirme hamlesi niyetini gösteriyor. Döviz müdahalelerine 100 milyar dolardan fazla harcayan seleflerinin aksine, faiz oranlarını art arda artırarak poundun düşmesini engellemeyi başaran sadece eski merkez bankası Naji Ağbal’dı. Onu kovan üçüncü ve en büyük ilgi artışıydı.
Türkiye ekonomisinin gerçekliği kasvetli: Enflasyon 2020’de yüzde 16’yı aştı, lira yüzde 30 azaldı, kamu borcu artmaya devam ederken döviz rezervleri yaklaşık 15 milyar dolara geriledi. Devlet borcunun çoğu dolar olarak görülüyor ve lira dolar ve diğer önemli para birimleri karşısında düşmeye devam ederken geri ödemeyi zorlaştırıyor. Aynı şekilde, büyük Türk şirketlerinin borçlarının da dolar cinsinden olması, salgın nedeniyle zaten zor bir dönemde banka bilançolarına daha fazla baskı uygulayan kitlesel yeniden yapılanmalara başvurmalarına neden oluyor. Dolayısıyla, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye’nin borçlarını defalarca düşürürken, ülkeye yabancı sermaye girişlerinin / girişlerinin net pozisyonunun negatif olması tesadüf değildir.
Durumun çok zor olduğunu söylemek abartı olmaz. Türkiye, dünyanın en büyük pazarlarından biri olmaya devam etse de, kendisini, gönül rahatlığı için çok az yer bırakarak ya da hiç bırakmadan, sürekli olumsuz gelişmelerin aşağı doğru bir sarmalında buldu. Yerel kripto para piyasasında son zamanlarda kötüleşen gelişmeler ve Halkbank skandalının yaklaşan duruşması da ciddi düzenleyici eksiklikleri gösteriyor ve olumsuz iklimi sürdürmeye katkıda bulunuyor.
Türk hükümetinin yakında ekonomik yörüngesinde başka bir sert değişiklik girişiminden başka seçeneği kalmayacak. Dikkatleri Kıbrıs dahil komşu ülkelere yönelterek, ekonomik ve siyasi istikrar eksikliği iyiye işaret değil ve özellikle Kıbrıs Türk ekonomisi için korkunç sonuçlar doğuruyor.
Andreas Charalambos, bir ekonomist ve Maliye Bakanlığı’nın eski direktörüdür. Omiros Pissarides, PricewaterhouseCoopers Investment Services’in Genel Müdürüdür
“Bedava müzik aşığı. Sert yemek fanatiği. Troublemaker. Organizatör. Bacon fanatiği. Zombi aşığı. Seyahat bilimcisi.”
More Stories
Maliye Bakanı: Türkiye enflasyonla mücadele ederken büyüme sorunu yaşamıyor
214 Türk şirketi Stevie Uluslararası İşletme Ödülü’nü kazandı
Çinli otomobil üreticisi Chery, Türkiye’nin Samsun şehrinde fabrika kurmayı planlıyor