İstanbul-Ankara arası, Türkiye’nin kuzeybatısındaki en güzel tarihi bölgelerinden birinde, yoğun çam ormanlarıyla kaplı ve kaplıcalarla kutsanmış derin bir vadi var. Ve bu vadide, Disney filmi gibi bir şey var: birbirinin aynısı, şatoya benzer, sıra sıra kule kuleleri. Ara sıra sabah sisi mavi takımyıldızları yuttuğunda, bu rüya gibi bir manzaradır, ancak biraz daha yakından baktığınızda, bir şey ulaşılmaz gibi görünüyor. Aralarındaki yollar tamamlanmamış. İnşaat enkazı zemini dolduruyor. Ve görünürde ruh yok. Kötü yönetimin ve küresel finansal akımların kurbanı olmuş hırslı ve lüks bir kalkınma projesi olan bir peri hayalet kasabadır.
Bab al-Bab Kulesi, bilindiği gibi, bir zamanlar İpek Yolları ve Kırım Yolu’nun kavşağında olan tarihi Mudurno kentinden birkaç mil uzakta bulunuyor. Yıllar geçtikçe ticaret merkezi statüsünü kaybetmiş, Türkiye kanatlı endüstrisinin merkezi olarak yeniden doğmuş ve son zamanlarda kısmen Modorno Kültürel Miras Alanları Yönetim Müdürlüğü’nün çabalarıyla yerel ekonomiyi canlandırmak için turizme kaymıştır. Türk yetkililer, şehrin siyah beyazla işaretlenmiş Osmanlı sarayları da dahil olmak üzere UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmasını bile önerdi.
2000’li yılların başında, Modorno ve kaplıcaları, tahmin edilebileceği gibi, bölgede halihazırda iki kaplıca oteli inşa etmiş olan Sarout Real Estate Group’un da aralarında bulunduğu emlak geliştiricileri ve yatırımcıların dikkatini çekmişti. Sarout bir sonraki fikriyle yola çıktı: Zengin Arap müşterilere hizmet veren bir grup lüks tatil evi olan Al Babes Tower. Lüks bir Türk hamamı, alışveriş merkezi, eğlence ve daha fazlası olacak.
Proje, Mudurno sakinlerinden oluşan çeşitli grupların şiddetli muhalefetiyle hemen karşılaştı. Bazı insanlar kalkınmayı yerel ekonomiyi artırabilecek bir istihdam kaynağı olarak görse de, birçoğu bölgenin mevcut kültürel mirasına ve bunun yerel altyapı üzerindeki etkisine neredeyse tamamen kayıtsız kalmasına içerledi. Miras koruma konusunda uzmanlaşmış bir şehir plancısı ve müdürlük danışmanı olan Ayşe Ege Yıldırım, “Kültürün Mudurno’nun tarihiyle çatışmasına bakılmaksızın, algılanan müşterilerini memnun edeceğini düşündükleri bir şey planladılar” diyor. Bu canavar Modorno’nun doğrudan görüş alanında değil çünkü aralarında ahşapla kaplı bir tepe var.”
Muhalefete rağmen, Sarot’un planı 2014’te başladı ve planlanan 732 villanın 587’sini inşa etmek için yaklaşık 200 milyon dolar harcadı. Ancak 2018’de emlak piyasasının ve küresel ekonominin dibe vurduğu ve Türk lirasının değer kaybettiği bir finansal felaket olduğunda Sarout iflas etti. Site çalışmaları durdurulmuştur. Villaların çoğu tamamlanmış olsa da -ya da en azından dışarıdan öyle görünse de- diğer hiçbir altyapı tamamlanmadı.
Artık Babs Kulesi, tarihi Mudurnu’yu ve yakınlardaki Suluklu Gölü’nü görmeye gelenler için farklı bir turistik, egzotik bir durak haline gelmiş gibi görünüyor. Ancak hikaye pahalı bir hayalet kasaba ile bitmiyor. 2020’de Sarout iflastan çıktı ve borçlarını ödemek ve geliştirmeye devam etmek için kendi takdirine bağlı olarak 100 villa satabileceğinden emindi. Son zamanlarda, çok uluslu bir Amerikan şirketi olan NOVA Group Holdings, tüm projeyi satın aldı. Nova Türkiye CEO’su Waves Güler, “Evet, bu projeyi ve birkaç Sarot’u satın aldık. Planladığımız gibi çalışmaya devam edeceğiz ve Sarot gibi aktif olarak Körfez ülkelerine gelecekteki müşteriler için bakıyoruz” diyor.
Yıldırım, bundan sonra olabilecekler için bazı olası senaryolar görüyor. Babs Kulesi, Nova’nın planına bağlı olarak, yalnızca bu nedenle hayalet bir kasaba ve egzotik ve pahalı bir turistik cazibe merkezi olarak kalabilir. Bunun yerine NOVA, devam etmeye ve devasa gelişimin tüm bölümlerini tamamlamaya karar verebilir. Son olarak, fazla birimleri parçalayarak ve “kitsch etkisini” hafifletmek için mimari değişiklikler yaparak “rehabilite edilmiş tasarım” dediği şeye devam edip edemeyeceğini merak ediyor. Projenin kurtarılıp kurtarılamayacağı veya olması gerekip gerekmediği hala bilinmiyor.
“Yayıncı. Sertifikalı analist. Sorun çıkaran. Serbest çalışan alkol yayıncısı. Kahve fanatiği.”
More Stories
Frankofon Film Festivali Mart ayında sinemaseverleri ağırlıyor
RSIFF Suudi seslerini, Vatikan’ı, Türk televizyonunu ve “Zorro”yu öne çıkarıyor
Guy Ritchie’nin Henry Cavill’li yeni filmi Türkiye’de çekilecek