Nisan 25, 2024

PoderyGloria

Podery Gloria'da Türkiye'den ve dünyadan siyaset, iş dünyası

İstanbul Pera’da tarihi binalar romantik hikayeler anlatıyor

Yüzyıllar boyunca İstanbul’u ziyaret eden seyyahlar, bu şehrin ihtişamını kendi dillerinde anlatmak için en güzel kelimeleri kullanırlar. Şehir ilginç, heyecan verici ve her zaman anlatacak güzel hikayeleri var. İşte bu yüzden bütün güzel betimlemeler İstanbul’a çok yakışıyor. İstanbul, tarih boyunca farklı kültürlerin bir arada yaşadığı için özel bir kültürel yapıya sahiptir. Doğal manzaraya girdiğinizde, her alan benzersiz bir tarihi gizeme sahip olduğundan, her alan sizi farklı şekilde karşılar. Şehrin semtleri arasında, tarihi semtin modern Beyoğlu’na karşılık gelen eski adı olan Pera, eski ve yeninin mükemmel bir uyum içinde harmanlandığı canlı bir semt olarak öne çıkıyor.

Yunanca “diğer taraf” anlamına gelen Pera, önemli bir simge olarak İstanbul’un tarihi yarımadasında ziyaretçilerini ağırlıyor. Tarihi metro hattı Tünel ile Taksim Meydanı – ünlü İstiklal Caddesi ve onun kesişen ara sokakları arasındaki alanı kapsıyor.


Narmanlı Han'ın restorasyonu sonrası görünümü, Beyoğlu, İstanbul, Türkiye, 19 Temmuz 2020 (Shutterstock Fotoğraf)
Narmanlı Han’ın restorasyonu sonrası görünümü, Beyoğlu, İstanbul, Türkiye, 19 Temmuz 2020 (Shutterstock Fotoğraf)

Pera, modern bir sanat ve eğlence merkezi olmasının yanı sıra, geçmişte belli bir dönemin oyunculuğu görevini de üstlendiği için tarihi bir öneme de sahip. 19. yüzyılda Batı etkisi Türk topraklarında kendini göstermeye başlamış ve İstanbul, farklı kültürlerin, sosyal ve ekonomik yapıların iç içe ördüğü renkli bir kent dokusuna sahip olmuştur. Batı etkisi mimari yapılarda da kendini göstermiştir. Bu dönemde Beira, Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin, Avrupalıların ve Osmanlı vatandaşlarının bir arada yaşadığı bir yerdi ve ona eşsiz bir kozmopolit mimari kazandırdı. Müslüman ve Hıristiyan topluluklardan oluşan Osmanlı vatandaşlarının bir arada yaşadığı bölge, bu yüzyılda uluslararası bir finans merkezi haline geldi. Bütün bu kozmopolitlikle birlikte bölge, 19. yüzyılda kültürel, ekonomik ve sosyal değişimin bir resmi haline geldi.

Beira’da küçük bir gezi bile bölgenin tarihini açıkça ortaya koyuyor. Ancak tarihi binalar, geçmişin izini sürmenin en iyi yolu olabilir, çünkü onlar tarihin canlı tanıklarıdır. Binalar da insanlar gibi nefes alır, yıllarca dayanır ve duvarlarında hatıralar biriktirir. Sadece eski bir binanın duvarına dokunmak, binanın tarihindeki gizli anıları ve deneyimleri hissetmek için yeterli olabilir. Söyleyeceklerim biraz romantik gelebilir ama tarihi yapılar önemli dönemlerden geçiyor ve sır saklıyor.


Mesir apartmanından görünüm, Beyoğlu, İstanbul, Türkiye, 8 Haziran 2018 (Shutterstock Fotoğraf)
Mesir apartmanından görünüm, Beyoğlu, İstanbul, Türkiye, 8 Haziran 2018 (Shutterstock Fotoğraf)

Beira’ya gelince, bölgenin tarihi binaları tüm ihtişamıyla yükseliyor ve yapıldıkları dönemi temsil ediyor. Mimari tarzları ve kültürün duvarlarındaki yansımalarıyla bu yapılar, yapıların sadece taş yığınları değil, geçmişle bugünü birbirine bağlayan köprüler olduğunu kanıtlıyor. Alman müzisyen Herbert Grünemeyer bir keresinde şöyle demişti: “Ev bir yer değil, vatan bir duygudur.” Beira’daki tarihi yapılar, yıllardır pek çok kişinin evi olmuş ve onlara ev hissi vererek bu güne kadar devam etmiştir.

Mimari hareketler esinti

Neoklasik tarz, Beira’daki binaların çoğuna hakimdir. Oteller, kiliseler, süpermarketler, kafeler ve restoranlar, bölgedeki yabancı elçilikler tarafından zaten tanıtılan bu tarza tekabül ediyor. Dolayısıyla dini ve eğitim kurumları ve geniş bahçeleriyle elçiliklerin Beira mimarisine hakim olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Bahsedildiği gibi on dokuzuncu yüzyılda meydana gelen değişim ve gelişmeler ve çeşitli hareketler Beira’da kendini göstermeye başlamıştır. Örneğin, 1896 yılında düzenlenecek olan İstanbul Tarım ve Sanayi Sergisi’nin tasarımlarını hazırlamak üzere Sultan II. Abdülhamid tarafından İstanbul’a davet edilen İtalyan mimar Raimondo Tommaso Daronco, 1896-1908 yılları arasında sarayın baş mimarlığını yapmıştır. Botter ailesine ait olan Casa Botter, Pera’daki en etkileyici eserlerinden biridir. Art Nouveau’nun bu yapının inşasından sonra Pera’da en popüler mimari üslup olmaya başlaması bu etkiden kaynaklanmıştır. Bu tarz, pencere ve korkuluklarda gül detayının hakim olduğu çiçekli friz motifleri ile etkili bir şekilde gösterilmiştir. Sanat tarihçisi Godfrey Goodwin, “Modern sanatın Boğaz’a bir bahçıvan gibi girdiğini” açıkladı.


Potter'ın Beyoğlu, İstanbul, Türkiye'deki dairesinin ön cephesinden görünüm.  (Sabah dosya fotoğrafı)
Potter’ın Beyoğlu, İstanbul, Türkiye’deki dairesinin ön cephesinden görünüm. (Sabah dosya fotoğrafı)

Çiçek ve çiçek motifleriyle dekore edilmiş Potter’ın dairesi

Botter’in 20. yüzyılda inşa edilen dairesi, İstiklal Caddesi No. 235’te, mevcut İsveç Konsolosluğu’nun yanında yer almaktadır. Sultan II. Abdülhamid, binayı saray kostümleri için terzi olan Jean Potter’a yaptırmıştır. Padişah, Potter’ın tasarımlarını çok sevdiği için terziye verdiği değeri göstermek için bir moda evi yaptırmak istemiş ve Daronko’yu bu işi yapması için görevlendirmiştir. Bina, Potter ailesi için bir moda evi ve ev olarak tasarlandı. Avrupa’da işyeri ve konut olarak hizmet veren yapılar yaygındı ama böyle bir yapının 19. yüzyılda İstanbul’daki ilk örneği Botter Apartmanı’ydı. Aynı zamanda Art Nouveau tarzında inşa edilen ilk binaydı.

Potter ailesi, hastalık nedeniyle kendisini ziyarete gelen oğullarını kaybettikten sonra dayanılmaz bir acıyla Paris’e göç etti. Bunun üzerine Sultan II. Ebu Hamid binayı Amiral Osman Paşa’nın oğlu Mahmut Nadim Efendi’ye sattı. Nedim Efendi 1939’da genç yaşta öldükten sonra eşi Zeynep (Uyvar) binanın bodrum katlarını çeşitli ticari kuruluşlara kiralamaya başlar. Ayrıca Uyvar Hanım’ın vefatından sonra sahipsiz binaya Hazine tarafından el konuldu. Sonuç olarak, bina o zamandan beri önemli ölçüde ihmal edildi. 2007 yılında yeğenim Uyvar binanın mülkiyetini hazineden devraldı.

Narmanly Hahn: İtalyan esintisi Rus etkisi ile karışıyor

19 yıl İstanbul’da yaşayıp önemli yapılar inşa eden İtalyan mimar Giuseppe Fossati, 1831 yılında yapılan Narmanlı Han’ın da mimarıdır. yapıldığı yıl 1880 yılına kadar, daha sonra 1914 yılına kadar Rus hapishanesi olarak çalıştı.

Bina, I. Dünya Savaşı sırasında Rusya ile ilişkilerin bozulmasından sonra uzun yıllar bakımsız kaldı. 1917’de Rusya’da yaşanan Ekim Devrimi’nden sonra çok sayıda Rus vatandaşı mülteci olarak İstanbul’a geldiklerinde Narmanlı Han’ı ziyarete geldiler. Bu süreçte, Narmanli Hahn elçilik binası olarak görev yaptı. Sonraki dönemde yeni büyükelçilik binasının yapılması ile buradaki tüm konsolosluklar yeni binaya taşınmıştır. Narmanly Hahn uzun yıllardır birçok sanatçı ve yazara ev sahipliği yaptı.

Mısır’da Daire: Art Nouveau’da Kış Sarayı

Mısır Apartmanı (Türkçe anlamı Mısır apartmanı), 1910 yılında yıkılan Trocadero Tiyatrosu’nun yerine son Mısır Hidivi II. Abbas tarafından yaptırılan kışlık saray olarak yaptırılmıştır. Galatasaray’da 303-305 numarada yer almaktadır. Beyoğlu mahallesi. 1905 yılında Art Nouveau tarzında yapımına başlanan yapı, şehrin ilk betonarme yapılarından biridir. Ermeni mimar Hovsep Aznoyenka tarafından yapılmıştır.


Narmanlı Han'ın restorasyon sonrası iç görünümü, Beyoğlu, İstanbul, Türkiye, 14 Ağustos 2019 (Shutterstock Fotoğraf)
Narmanlı Han’ın restorasyon sonrası iç görünümü, Beyoğlu, İstanbul, Türkiye, 14 Ağustos 2019 (Shutterstock Fotoğraf)

Yapının belki de en önemli özelliği, yapıldığı yıllardan bu yana çok önemli kişilere ev sahipliği yapmış olmasıdır. Binanın en önemli sakinlerinden biri, 12 Mart 1921’de Millet Meclisi tarafından İstiklal Marşı olarak oylanarak kabul edilen “İstiklal Marşı”nın yazarı Mehmet Akif Ersoy’du. Haziran ayında İstanbul’a döndükten sonra. Ersoy, 16 yıl 1936’da 10 yıl çalıştığı Mısır’dan Egypt Flat’te bir apartman dairesine yerleşti ve vefatına kadar burada yaşadı. Binada insanlar yaşarken, önemli moda ve terzilik mağazalarına da ev sahipliği yapmıştır. Bugün aynı zamanda restoranlar, tiyatrolar ve sanat galerilerinin yanı sıra ticari ofislere de ev sahipliği yapıyor.

Doğan Apartmanı: Pera’nın Heyecanlı Zamanlarının Tanıkları

Doğan Apartmanları, Belçikalı bankacılık ailesi Helbig tarafından 1894 yılında inşa edilmiştir. Eski adı Helbig Apartmanı olan yapı, yapıldığında ikonik karakterlere ev sahipliği yapmış. U şeklindeki Doğan daireleri, İtalyan mimari tarzını yansıtıyor. Ancak en dikkat çeken özelliği ise 400 metrekarelik (4.306 metrekarelik) muhteşem bahçesi. 2003 İstanbul bombalamalarında hayatını kaybeden İngiliz Başkonsolosu Roger Short’un eşi Victoria Short tarafından yaptırılan bahçe, ev sahiplerine sıra dışı bir manzara sunuyor. U şeklindeki yapının ortasında yer alan koru benzeri bir avlu, yapıyı dış dünyadan ayırıyor. Sadece bir verandası değil, aynı zamanda harika bir İstanbul manzarasına sahip bir balkonu vardır. İstanbul’un gün batımını bu balkondan izlemek çok romantik olacak.


Beyoğlu, İstanbul, Türkiye'de güneşli bir günde ünlü Doğan Apartmanı'nın görünümü.  (Shutterstock Resimleri)
Beyoğlu, İstanbul, Türkiye’de güneşli bir günde ünlü Doğan Apartmanı’nın görünümü. (Shutterstock Resimleri)

Yapı zamanla güzelliğini ve görkemini korumuş olsa da adı değişmiştir. 1919 yılında sahibinin vefatından sonra Osmanlı iş adamı Mir de Botton Efendi’ye satılmış ve haber sahibinin adı ile “Botun Han” adını almıştır. 1929 yılına kadar pek çok mağaza ve kiralık işyerinin bulunduğu bina, ipotekli ve daha sonra Berlin merkezli sigorta şirketi Victoria’ya satılmış ve binanın yeni adı “Victoria Hahn” olmuştur.

1942’de bina son kez Yapı Kredi Bankası’nın kurucusu Kazem Taşkent’e satıldı ve binaya 1939’da İsviçre Alpleri’nde bir kayak kazasında ölen oğlunun adını verdi. Bina günümüze kadar gelebilmiştir. bu yeni adı ile “Doğan Apartmanı”. Yıllar geçtikçe, bina artık kişisel bir mülk haline geldi ve daireler birer birer satıldı. Bugün bazı önemli film sahnelerinin çekildiği binaya bir tanıdığınız varsa girmek mümkün. İzin alarak da ziyaret edebilirsiniz. Ancak yapının dışarıdan bir beğenisi sizi Pera’nın görkemli günlerine geri götürmeye yetecektir.

Bera üzerinde gün batımı

İstanbul mahalleleri her mevsim farklı hikayeler ortaya çıkarıyor ve şehrin sokaklarında dolaşırken tüm hikayelerini kulağınıza fısıldıyor. Günlük koşuşturma içinde bazen bunları duyamayabiliriz, ancak bu sokaklarda dolaşırsanız, bu hikayeleri duymak için biraz kazmanız gerekebilir. Beira’daki binaların muhteşem cepheleri, pencerelerinden, balkonlarından ve çiçek fresklerinden yıllardır sakladıkları sırları size anlatacak. Özellikle günün sonunda, güneşin yavaş yavaş batmasıyla, binaların altın rengi ışıktan yansımasını izlerken, bu romantik ve tarihi atmosferden başınız dönebilir.